Erdal geçenlerde konuştuğumuz bir konu üzerine blog yazısında beni mimlemiş. “Sosyal Medya’da Popülerlik = İyi İtibar mı?” başlıklı yazısında değindiği noktalar dikkatimi çekti. Madem elimize bir mim aldık öyleyse cevaplayıp, birkaç arkadaşı da ben mimlemek istedim.
Öncelikle popülerlik kavramına bakmak gerekiyor. Acaba popüler olmak binlerce takipçi sahibi olmak mıdır? Yoksa popüler olmak gönderdiğin bir Twitter mesajının 2 saat içerisinde ilgili kişileri, markaları, ya da önemli derecedeki konumları etkileyebilecek düzeyde olması mıdır?
Twitter üzerinde binlerce takipçiye sahip fakat Klout skorunun 10’un altında yaşatan kişiler de var, sadece 900 takipçi ile Klout üzerinde 60 puana çıkan kişiler de var. İlk izlenim olarak bir Twitter profiline girdiğimiz de 10binlerce takipçisi olduğunu görmek elbetteki insanların ilgisini çekecektir. Diğer bir yandan da Facebook’a bakalım, belki Facebook 5bin arkadaşla sınırlama yapıyor olabilir. Yine de bu sınırda yaşayan ve adını dahi duymadığımız Sosyal Medya insanları görmekteyiz.
Emolar, tipolar, fucolar vs…
Aslında sosyal medya da popüler olmak kolay. Birkaç çıplak resim, biraz anarşist görünüp ona buna salça olmak gibi çeşitli yollarla Twitter’da, Facebook’ta bir şekilde takipçi sahibi olanlar, para verip alanlar, bu takipçilerle sıkı etkileşime girenleri görebiliyoruz. Mesele popüler olmak değil! Mesele binlerce insanın takip ettiği adamın / kadının hakkında konuşulanlar değil midir?
İşte tartışma konumuz buydu…
Ne kadar takipçiniz olursa olsun, ne kadar takipçileriniz ile etkileşim içerisinde olursanız olun birileri sizin arkanızdan bir şeyler yazıp, çizebiliyor. Konuşuyor ve yargılıyor. Zaten millet olarak dedikoduyu sevdiğimiz gibi arkadan laf etmeyi de çok iyi beceriyoruz.
Ne sandınız? Sadece markaların etkileşimi mi var?
Markaların nasıl ki internet dünyasında, sosyal ağlar üzerinde haklarında konuşulanları merak ettiğini, bu konuşmalar için özel takip yazılımları ile raporlar çıkardığını, markaların PR’ları için ortaya milyarlar döktüğünü biliyoruz. Peki siz kendiniz için, adınız için, kendi markanız için insanların neler düşündüğünü, hakkınızda konuştuğunu merak ediyor musunuz?
Biraz takipçi sayınız arttığında birileri sizi tanımaya, sizin hakkınızda konuşmaya başlar. Biraz daha arttığında bir marka olma yoluna girersiniz. Adınız birçok kişi tarafından bilinir, uzmanlık alanlarınız tartışılır, size direk ya da arkanızdan bir şeyler söylenir… Ardından da bir marka haline gelebilirsiniz.
Bu tamamen sizin elinizde…
Evet bu kadar profesyonel olduktan sonra aklımıza şu soruyu getirmek gerekiyor. Arkamdan ne konuşuyorlar? Adımı iyi mi kötü mü anıyorlar? Yoksa kötü mü?
Bakın size küçük bir masal anlatayım…
Zamanın birinde eski siyasetçilerimizden bir tanesi İzmir’e seçim konuşmasına gitmiş. Malum seçimlere az kalmış ve her siyasi lider meydanlarda kendini yıpratarak halka kendi mesajlarını vermeye, onları bir şekilde ikna etmeye çalışıyormuş.
İzmir’e seçim konuşmasına giden eski siyasetçimizden birkaç saat önce aynı meydanda rakip siyasi partinin konuşması bitmiş ve kalabalık yavaş yavaş dağılmaya çalışıyor.
Eski siyasetçimizi dinlemeye gelenler ve rakip siyasi parti dinleyicileri aynı meydanda büyük bir kalabalık oluşturmuş. Ağabeyimiz, büyük siyasetçimiz eline mikrofonu aldığı gibi koca kalabalığı da görünce gaza gele gele konuşma yapıyor…
Neyse konuşma bitiyor ve geri dönüş yolculuğu başlıyor. Uçakta eski siyasetçimiz parmakları ile bir şeyler hesaplamaya çalışırken danışmanlarından biri lafa giriyor.
Danışman: Efendim hayırdır? Yardımcı olalım bir şey mi hesaplıyorsunuz?
Siyasetçi: Evet meydandaki kalabalığı hesaplıyordum. Her halde 50bin kişi vardı?
Danışman: Olur mu efendim olsa olsa 2-3bin kişi vardı?
Siyasetçi: Yahu yoruldun her halde görmedin mi koca kalabalığı? En az 50bin kişi vardı!
Danışman: Yok efendim olsa olsa 2-3bin kişi vardı.
Vardı, yoktu, vardı, yoktu derken siyasetçinin diğer danışmanlarından biri hiddetle lafa giriyor.
Diğer Danışman: Yahu ne diyorsun sen görmedin mi koca kalabalığı 2-3bin nasıl olur? Efendim siz onu boş verin en azından 50bin kişilik bir kalabalık vardı meydanda.
İki, üç bin kişi vardı diyen danışman kafasını eğip olayı kabullenerek lafa giriyor…
Danışman: Evet haklısınız efendim. Meydanda 50bin kişi vardı. Fakat 47bin kişi bize sövüyordu!
İşte mesele budur. Sizleri takip eden herkes size değer vermek zorunda değil. “Follow” ya da “Arkadaş Ekle” butonlarını biz Türkler farklı algılıyor olabiliriz. Kimi 3-5 çıplak resimle, kimi saksıyı çalıştırarak, kimi uzmanlık alanı ile, kimi tepkileri ile, kimi başka bir şekilde, kimi ise Okan Bayülgen gibi medya bilinirliği ve popülerliği ile binlerce takipçiye ulaşabilir. Mesele bu kadar takipçiye ulaşmak değil, mesele kitleleri hareket ettirebilecek kadar etkileşim içinde olmak da değil…
Bizim tartıştığımız mesele yukarıda söylediğim gibi 47bin kişinin arkanızdan ne konuştuğu…
Benim mi?
Yüzüme karşı konuşanlar çok şükür iyi konuşuyor, arkamdan konuşan 47bin kişinin ise ne konuştuğunu az çok tahmin ediyorum. Kötü konuşanlar da elbette var. Umarım onların benim hakkımdaki kötü düşüncelerini bir şekilde iyiye çevirebilirim.
Diyor ve bu yazıda Arman Acar, Simto Alev ve Berna Ekim’i mimliyorum… Bakalım onların bu konudaki düşünceleri nelermiş?
Örnek çok iyiymiş
Aslında arkanızdan ne konuşulduğunu çok önemserseniz, bu insanı takıntılı yapar. Daha çok insanların ne konuştuğuna değil, siz kendinizi nasıl gorüyorsunuz o önemli bence. İnsanlar konuşur, dinleriz, ama sadece önem verdiklerimizi umursarız.
Yazılanlara katılıyorum. Yanlız takipçi sayısınıda yabana atmaak lazım. Sonuçta o kadar kişiye de ulaşılmış oluyor ve paylaşımları görüyorlar
Sosyal Medya son dönemlerde popülerlik çok önemli ve olmazsa olmaz gibi gösteriliyor. Ama itibar ne olacak ? Bence sosyal medya üzerinde de bir duruş sahibi olmak gerekiyor. İtibarlı ve kendine özgü olmak uzun vade de yanlış işlerle popülerleşmekten daha iyidir.
Popülerlikten ziyade yapmak istediğimiz çalışmalar ve emek sarf ettiğimiz çalışmalar bence daha önemli. Twitter yada facebook yada başka bir sosyal alan her neyse önemli olan çalışarak bir yere gelmektir. Kolay ve ucuz yollarla popüler olmak değil.
Saygılarımla Hamza abi…