İnternet dünyasını özgürce küfür edebileceğini, özgürce birilerinin kişilik haklarına saldırabileceğini sananların kimlik saklama ihtiyacı duyduklarına şahit oluyoruz. Bir diğer nokta ise, birilerine hakaret etmeyen, birilerine zarar vermek yerine kendine zarar vermekten korkanların da kimliklerini sakladıklarını söyleyebiliriz. Örnekler iyi ya da kötü olarak artırılabilir…
Günümüz dünyasında tasvip etmediğim bir durumdur kimliğini gizlemek, bir klavye arkasına saklanarak yazmak…
Bir süre ben de kimliğimi sakladım.
Ne yalan söyleyeyim öyle bir ihtiyaç hissetmedim. Fakat IRC dünyasından kalan bir alışkanlık olarak bir süre blogumda adımı, soyadımı ziyaretçilerimden sakladım.
Fakat gördüm ki kimliğinizi saklamak size biraz gizem, biraz ışıltı, biraz karizma katsa dahi bir yararı yok.
“Asıl olan İnternet dünyasında isyanını adıyla, sanıyla, kanlı canlı, insanların karşısında dimdik durarak fikirlerini dile getirmektir.”
Düşüncelerinizi anlatırken utanmak yerine, evet bunu ben yazdım demek büyük bir keyif hatta gurur ve ego vermektedir.
Öyle bir egodur ki adınla soyadınla “ben yazıyorum, ben buradayım, bu benim isyanım, bu benim bakış açım, ister sevin, ister sövün” demek… Bu keyfi hiçbir şey ile değişmeyeceksiniz!
İsyanın ölçüsünü kaçıranlar, birilerine, kurumlara, markalara, popüler kişilere saldırmak ve onların popülerliğini bozmak için kimliklerini saklama ihtiyacı duymuşlardır.
Onlar yazdıklarını cesaretle, söylediklerinin arkasında duramayan, kendi kimlikleri ile söyleyemeyen kişilerdir. Onlar o küçücük beyinlerinde kurdukları fantezileri, kurguları, komploları, düşmanlıklarını ve düşüncelerini insanlara ağır bir şekilde aksettirerek için yazarlar ve korku ile kimliklerini arka planda tutanlardır.
Onlar kişiliklerini arka planda tutmak zorunda olan zavallılardır. (Bu kişisel görüşüm. Elbette ki diğerleri de var. Bu noktada üstünüze alınmamanızı rica ediyorum.) Asla duygu ve düşüncelerini dünyaya haykırırken kimlikleri ile yapabilecek cesaretleri yoktur. Belki de hiçbir zaman olmayacaktır.
Seks hayatını anlatan birçok blogger gördük. Hatta patronu ile beyninde kurduğu fantezilerini internet dünyasına anlatmak isteyen, sex yaşamını, içindeki ahlaksızlığı internetteki sanal dünyaya haykırmak için yazanlar da karşımıza çıkıyor.
Kısa bir süre sonra popüler hale de geldiler. Bunun çok basit bir açıklaması var. “Seks her zaman satar…” Birçoğunun kimliklerini gizleyerek takma isimlerle yazdıklarını görebilirsiniz. Aslında iç dünyalarında bastırılmış duygularını, hislerini ve özel hayatlarını insanlara bu şekilde aksettirenlerin diğer bir yandan kimliklerini gizlemeleri normal olarak görülebilir.
Sadece kadınlara özel değil, cinsiyeti ne olursa olsun, bu şekilde kimlik saklama ihtiyacı duyanlar var.
Belki de mahalle baskısı dedikleri durum budur?
Seks her zaman satar ve bazıları seks konusu ile duygu ve düşüncelerini sanal dünyaya aktarmaya çalışıyor.
Fakat bir kısmı da gerçek kimliklerini ön plana çıkarmasa da gizlemeden yazabilecek cesareti bulabilmiştir.
Gerçek kimlikleri ile yazılarının altına imza atabilenler ne kadar zarar görseler, ne kadar tepki alsalar dahi, yine de en büyük takdiri hak eden kişilerdir!
Kimliklerini gizleyenlerin kendi kimliklerinden daha çok gerçek hayatta söyleyemediklerini, bastırılmış duygularını internet dünyasına haykırmak isteyen kişiler olarak görmekteyiz.
Bazılarına göre bu durum bir hastalık olarak da görülüyor…
Çok sattıklarını, çok okunduklarını hatta birçok firmanın ilgi odağı olarak Sosyal Medya kampanyalarında kullanıldıklarını ortadadır. Bir kısmının da bazı kişi veya firmaların desteği ile oluşturularak internet dünyasında belirli mesajlar, kampanyalar, ölçümler ve yönlendirmeler yapılmak için oluşturulduğunu da söylemek gerekiyor.
Hepsini tek bir çatı altında toplayarak karalamak doğru olmaz. Blogunu takdir edilecek kadar iyi yöneten ve kimliğini açıklamadan yazan birçok arkadaşımız var!
Blog yazmak cesaret ister!
Eğer kişisel bir blog yazarı iseniz gerçek kimliğinizle yazmak bazı durumlarda cesaret ister. Standart bir yazım dışına çıktıkça cesaretiniz kırılmaya başlar, tekrar tekrar düşünmeye başlarsınız ve hatta bazen yazmaktan vazgeçersiniz.
Çalıştığınız ortam, yaşadığınız mahalle, bulunduğunu konum itibari ile yazdıklarınız gerçek hayatta size bir tokat gibi çarpabilir. Ya da sizlere zarar verebilir!
Çünkü birçok blogger yaşamlarında karşılarına çıkan olaylara farklı birçok bakış açısı ile bakar ve yazarlar. Bir günlük gibi kilit altında tutmaktansa “herkese açık” olarak tüm dünyaya sundukları zaman tepki almaktan korkmak, onlara kimliklerini saklamaya doğru bir seçim zorunluluğu getirir.
Bazı meslek gruplarında ise maalesef ki kimliğinizi gizlemek zorunda kalabilirsiniz!
Bu da doğal bir durumdur.
Blog yazmak sadece düz bir yazı ile dünyada konuşulan, ortaya atılan ve piyasaya sürülen olayların sanal dünyada karşımıza çıkması değildir. Böyle yapanların basın bültenlerini yayınlayan standart bir haber sitesinden farkı yoktur. Yapılan en büyük yanlışlardan bir tanesi bu şekilde karşımıza gelmektedir.
Blog yazarken insanlar bir eser ortaya çıkartmalıdır. Öğrendiğiniz bir bilgiyi, gördüğünüz bir olayı ya da karşılaştığınız bir durumu kendi görüşlerinizi katarak sanal dünyaya aksetmesini sağlamalısınız.
Aslında gerçek bir blogger olmak ve blog yazmak bu noktada doğrudur.
Duygusuz, kişisel görüşleriniz olmadan, düz bir şekilde yazarak blogger olamazsınız. Blog yazarken önünüzdeki konuyu az da olsa araştırmak ve kendi görüşlerinizi katmak zorundasınız. Eğer bunu yaparsanız başarılı olur ve ziyaretçi kazanmaya başlarsınız. Aksi takdirde diğer blog yazanlardan hiçbir farkınız kalmaz, bir süre sonra sanal dünyanın çöp yığınları arasında bir kenara itilirsiniz.