Bir Otobüs Macerası 16K ve 16KH ile Eve Dönüş…

Uzun zamandır otobüs maceralarımdan bahsetmiyordum. En son sizlere “Fazla Akbili Olan Var Mı?” diye seslenmiştim. Öncesinde ise 251 Pendik – Şişli hattındaki uyku yolcuları ile karşınızdaydım. Şimdi ise bir 16K maceramdan bahsetmek istiyorum.  Artık 251 çift katlı otobüsleri yerine 16K ve 16KH özel halk otobüsleri ile daha çok haşır neşir oldum.

16K ve 16KH otobüsleri Kadıköy-Sultanbeyli arasında sefer yapmaktalar.  Uzun bir yolları vardır. Sadece Özel Halk Otobüsleri olan bu hatları birbirinden ayıran tek fark 16KH otobüslerinin Pendik Dörtyol’dan sonra Marmara Üniversitesi Hastanesi yoluna geçmesidir. 2-3 km’lik bu farktan sonra tekrar 16KH otobüsleri 16K ile birleşip kuzu kuzu son duraklarına giderler…

Metrobüsten sonra Uzunçayır durağından bu otobüslere biniyorum. Geçenlerde yine yorgun argın işten dönmüş ve meşhur Uzunçayır trafiğinde 16K bekliyordum.  Her zamanki gibi ağzına kadar dolu, tıklım tıklım geldi.  Bazen durakta 30 saniye bile durmazlar. O kadar kalabalık gelirler ki durmak istemezler bile… (iş saati)

Son anda kapının kolundan tutup kendimi içeri attığımı hatırlıyorum. Kozyatağını geçtikten sonra otobüs içerisinde 1cm karelik yer bile kalmaz. Arkalara doğru tin tin ilerledim ve kendimi bir koltuğun sapına emanet ettim. Normalde bu otobüse bindiğim zaman ineceğim durağa 5-6 durak kalana kadar ayakta giderim.

Eğer şanslıysanız kendinize bir koltuk bulabilirsiniz. Oturduğunuz zaman yanınıza yanaşan bir teyzenin oğlum kalksana diye terslemesi ile son bulur. Belki 1-2 dakika oturabilirsiniz ama pek fazla sürmez…

Neyse konuya döneyim.  Maltepe civarına otobüs geldiği zaman önümdeki genç hanımın toparlanmaya başladığını gördüm. İçimden şanslısın bu sefer oturacak yer çıktı diye söylenmeye başlamıştım. Belki yüzümde hafif bir gülümseme de olmuştur. O kadar yorgunluk, trafik, otobüsteki sıkışıklıktan sonra ayaklarım hafiften biz pes ediyoruz moduna geçerek beynime sinyaller göndermekteydi.

Önümdeki koltukta oturan genç hanımın toparlanması bitmiş, ayağa kalkmıştı. Şöyle hafifçe kenara çekilip yol verdim. Tam koltuğa kapaklanıyordum ki arkadan sert bir omuz yiyerek kendimi yanda buldum. Yediğim omuzun hıncı ile dönüp saldırmaya niyetim vardı.  Beynime sıçrayan kan döndüğümde “Hamza Dur” diyen birkaç damla suya dönmüştü.

Ah sen erkek olsaydın! Sana hesabını sorardım!

Meğer 25-30 yaşlarında bir hatun beni arkamdan ittirip omzu ile kenara iterek bir hamlede koltuğa oturmuştu. Bir anda müthiş bir hamle ile arkamdan önümdeki koltuğa konan kadına saldırmamak için kendimi zor tuttum. Hiç istifini bile bozmamıştı.  Özel Halk Otobüsünün plastik küçücük koltuğuna poposunu yaymakla meşguldü.

Sakin Ol! Sakin…

İçimdeki sese isyan ettim bir ara. Neyse ki beynime sıçrayan kan tekrar damarlarıma dönmeye başlamıştı. Sebebi elbette kadın olmasıydı. Uyuz oldum, sinirlendim ve daha fazla sinirlenmemek için bir iki koltuk arkaya doğru geçmeye çalıştım. Kalabalıktı ama beni görenler, suratımdaki siniri fark edenler hak verir gibi “Abi gel sen şöyle” diyerek yer değiştirdiler…

Aradan 30-40 dakika geçmişti. Otobüs son durağa doğru ilerlerken ayakta 3-5 yolcu kalmıştı.  Ben en arkaya doğru gitmiş, tutunma demirlerine yaslanarak cep telefonumu çıkarmıştım.  Bari e-postalarıma bakayım vakit geçer diye kendimi avutmaya çalışıyordum.  O sırada benim için dünyanın en çirkin ve en uyuz kadını haline gelen, koltuğumu çalan, terbiyesiz kişi sesleniyordu.

Kadın: Afedersiniz. Bakar mısınız?

“Neyine bakayım senin belediye baksın sana” diye içimden geçirdim.  Kafamı kaldırdığımda bana dönmüş bakmamı bekliyordu.

Ben: Buyrun?

Kadın: Afedersiniz, biraz önce yerinizi aldım. Özür dilerim. İçime dert oldu bir saatir düşünüyordum. Rahat edemedim. Buyurun gelin oturun ben kalkayım.

İçimden bir ses saldır derken diğer ses ne hikmetse sus diyordu. Artık refleks mi desem nedir bilmem ama bir anda ağzımdan…

Ben: Yok yok, siz rahat edin ben iniyorum!  

sözleri döküldü ve evime 6-7 durak kala otobüsün dur butonuna bastım. Otobüs şöförü sanki beni duymuştu ve otobüs hemen durdu.

Ben: İnsanca isteseydin oturmazdık, yer verirdik, merak etme insanlık ölmedi

…diye seslenerek aşağıya indim.  Sonra durdum şöyle bir etrafa baktım. Fark ettiğimde otobüs çoktan gitmişti. Meğer o sinirle erkenden inmiştim.

Bir sonraki otobüs Allah’tan hemen geldi. Tekrar bindim ve 6-7 durak sonra indim. Son 6-7 durak boyunca düşünmeye başladım.

İnsanlık öldü mü? Yoksa ben mi abartıyorum?  Yer isteseydi nazikçe verecektim. Bir bayana ağzına kadar kalabalık bir cm bile yer olmayan bir otobüste yer vermemek hayvanlıktır zaten!  Elbette aramızda hayvanlar var. Fakat insanların çoğunlukta olduğunu düşünüyordum.

Demek ki yanlış düşünüyormuşum. Otobüsten indikten sonra eve doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Hafiften başlayan yağmur sanki birazdan patlayacakmış gibi geliyordu. Sonrasında tekrar beynime kan sıçradı. “Ulan ben de hayvan olayım!” sözleri içimdeki sinir ve stresi alacak gibi kulaklarımda yankılandı…

“Bir Otobüs Macerası 16K ve 16KH ile Eve Dönüş…” üzerine 4 yorum

  1. He he he he 🙂

    Kızma ama bayağı eğlendim okurken. Gelip omuz attı ha!

    Yıllarımız böyle geçiyor. Sıkış sıkış. Tıkış tıkış. Her gün, toplu taşımanın berbat tasarlanmış ve organizasyonu da maalesef berbat yapılan bir iş olduğunu daha net görüyorum. Anadolu Yakası özellikle yetim evlat gibi. Avrupa Yakası’nda yer üstü, yer altı metrobüs ve metro varken ve kavşaklar daha iyi düzenlenmişken halen Anadolu Yakası Metrosu’nun bitişini bekliyoruz. Özellikle son aylar trafiğin artışı şok edici. Eve dönene dek insanda sinir kalmıyor.

    Bir de benim bir fikrim var. Otobüste oturan sonsuza dek oturmasın 🙂
    Bir insanlık kuralı olarak 15 dakikada bir oturanlar kalkıp yer değiştirsin. (Çok ihtiyar, engelli, sağlık sorunlu ve bebekli kadınlar hariç)

    Bu gidişle kendine bir otomobil alıp tek başına trafiğe kızacağın günlere başlayacaksın gibi geliyor bana 🙂

    Otobüsler ise tasarım sorunlu. Şöyle ki oturma alanı az ve ayakta kalanların birbirini rahatsız etmeden geçemeyeceği kadar dar. Özellikle uzun

    Yanıtla
  2. Çok eğlenceli bir yazı olmuş. 😛

    Olayın bu kadar ağır olabileceğini tahmin etmemiştim, ta ki bayan özür dileyene kadar. Çünkü yapımızda var, hep bir şeyleri abartırız, olayı kendi penceremizden “hissi” bir yorumla sunarız. Ama durum öyle değilmiş, öyle ki 1 saat düşünüp, içine oturacak kadar ağır bir şey yaşanmış.

    Öncelikle geçmiş olsun ağabey. 🙂 Belki bayan o sırada bulunduğu yerden “aşırı” rahatsız oldu ve bu sinirle öyle bir davranış sergiledi diye düşünüyorum, son olarak da “1 saattir düşünüyorum, içime oturdu..” gibi bir özür dilemesi ise bence güzel, hatasını anlayıp uzunca bir özür dilemesi, bir tebessümü hak ediyor sanki.

    Yanıtla
  3. Çok güzel bir deneme yazısı olmuş :). Çok eğlendim. Hamza bence bu yazıları bir kitap halinde derleyip basmalısın. Roman olur bunlardan :).

    Yanıtla

Yorum yapın