Günlük Kavramı
Bloglar birçok platformda ve bilgi kaynağında “Günlük” kelimesi ile eş değer bir halde anılmaktadır. Benim düşüncem, “Günlük” kelimesi ile eş değer bir anlam katılmasının blog kültürüne ve felsefesine aykırı olduğu yönündedir.
Günlükler kişilerin özelidir. Günlükler asla üçüncü kişiler tarafından okunmaz. Mutlaka görmüşsünüzdür. Birçok günlük kilitlidir. Kırtasiyelerde, kitapçılarda asma kilitleri ile birlikte sergilenirler. Bir günlük satın alırken birçok kişi üzerinde küçük asma kilit olan defterleri seçer.
Yazdıkları günlükleri yastıklarının altına, kilitli dolabına veya hiç kimsenin ulaşamayacağı bir yere saklarlar.
Neden mi?
Günlüğümü kimse okumasın, annem görmesin, babam görmesin yazdıklarımı… Yıllarca günlük tuttum, asla başkalarına okutmadım. Kimi zaman saçmaladım, kimi zaman isyanımı dile getirdim. Yazdıkça rahatladım ve yazdıkça kendimi buldum, stres attım.
Bazıları için aşkını dile getirdiği bir defter, bazıları için duygularını ve yaşadıklarını yazdığı kutsal bir eserdir günlükler…
Yukarıda da bahsettiğim gibi günlükler başkaları okusun diye tutulmazlar. Günlükler kişilere özeldir. Fakat bloglar “hiçbir zaman kişiye özel olmadılar.“
Bloglar, tüm dünyaya internet üzerinden açılan minik yayın platformlarıdır. Yazdıklarınız belki on binlere, belki milyonlarca kişiye ulaşır. Okuyanlar yazdıklarınızın altına kendi görüşlerini dile getirerek yorum yaparlar, paylaşırlar, eleştirirler, kaynak olarak kullanırlar, bazen yazdıklarınıza isyan ederler, hatta sizin isyanınızı milyonlara ulaştırarak başarıya ulaşmanızı, sesinizi tüm dünyaya duyurmanızı sağlarlar.
“Bu sebeple Blog kelimesinin günlük kelimesi ile eş değer bir halde anılmasına karşıyım.”
Bloglar asla bir günlük olmadılar.
Onları yazanlar kimi zaman bir gazetedeki köşe yazarı kimliğinde, kimi zaman bir guru, kimi zaman bir toplum lideri, kimi zaman da birer kaynak oldular. Olmaya da devam ediyorlar.
Gelecekte ise onlar birer medya patronu olacaklar?
Blog yazmak aslında bir ego tatminidir. Hatta büyük bir ego tatmini halinde dijital dünyanın sabit disklerine yansır.
İlk başladığınızda büyük bir hevesle yazmak istersiniz, sonra yazılarınızı paylaşır, arkadaşlarınıza “bak şunu yazdım okusana” şeklinde haber verirsiniz. Eğer yazınız bir yerlerde paylaşılmaya, yayınlanmaya başlayıp, ziyaretçi almaya yani okunmaya başlarsa ileride belki de kocaman adam olacak büyük bir egonun ilk adımlarını hatta ilk emekleme anlarını yaşıyorsunuz demektir.
Evet, blog yazmak bir ego tatminidir!
Bloglar, okunmak için yazılırlar. Eğer bir blog yazarı “ben yazdım kimse okumasına gerek yok” şeklinde bir tavır takınıyorsa emin olun ya yalan söylüyordur, ya da onun için blog yazmak kilidi olmayan bir deftere karalanan 3-5 satır saçmalıktan ibarettir.
Blog yazarız çünkü okunmak için blog yazılır. Blog yazarız, çünkü kaynak olmak istersiniz. Blog yazarız çünkü duygularınızı ve düşüncelerinizi, hayata bakış açınızı milyonlara ulaştırmak istersiniz.
Kısacası üç, beş kişi de olsa 300, 500 bin kişi de olsa bloglar okunurlar, yorumlanırlar ve birileri tarafından “evet adam yazmış!” şeklinde kaynak olurlar…
Blogların içerikleri standart internet içeriğinden farklılık gösterir. Bu yüzden bloglar için özel indexleme mekanizmaları ve onlara özel arama motorları geliştirilmiştir.
Buna en büyük örnek Technorati platformudur. Hatta Google dahi bloglar için özel bir arama sistemi geliştirilmiştir. Google Blog Search (http://www.google.com/blogsearch) ismindeki bu platform blog dünyası için geliştirilmiş özel bir indexleme mekanizmasıdır.