Çeşitli varyasyonları ile karşımıza çıkan “William Shakespearen” in ünlü sözüdür “Olmak ya da olmamak…” Her ne kadar varlığın yada yokluğun ötesinde bir söz olsa dahi İngiliz şair aslında eserindeki bir cümlenin farklı noktalara çekilip dilden dile, nesilden nesile değişeceğini hiç düşünmüşmüdür? Bilemiyorum. Fakat siz değerli okuyucularıma “Yazmak ya da yazmamak” arasında bir konu ile yaklaşmak istedim.
William’a teşekkürlerimi iletip ufak bir hatırlatmak yaptıktan sonra konumuza girelim isterseniz. Uzun bir süredir yazıyorum ve sürekliliğimi hiç kaybetmedim. Fakat bazı zamanlarda yazma performansım birazcık olsa dahi düşmekte. Bu soğuk şubat ayı performansımın dibe vurduğu zamanlardan bir tanesi. Şöyle bir blog arşivimi kurcaladığım zaman 6 ayda bir böyle sıkıntılı bir dönem yaşadığımı görebilmekteyim. Şimdiye kadar ki en düşük yazı sayım bir ay içerisinde 15 tane yazı yazmak. Bu yazımla birlikte şubat ayı içerisinde 15 tane yazı yazmış olacağım. Doğal olarak paçayı sıyırdık diyebilirim.
Eskiler yazarken kalem kullanırdı. Mürekkebin kağıda dokunuşunu hisseder, damlayan mürekkeplerden şiirler, masallar, parağraflarla süslerdi kağıtlarını. Ben ise sabit disklere kazıyorum. Her ne kadar mürekkebim olmasa dahi bir mürekkebin kağıda damlamasındaki o duyguyu, o betimlemeyi kitaplara bastıramasam da yazacağıma sabit disklere kazıyacağıma eminim.
Evet bazı zamanlarda yoğunluğum ya da farklı projelere kendimi kaptırmam yada diğer özel sebeplerden dolayı yazı sayılarımda ufak da olsa azalma söz konusu. Bu aralar epeyli yoğunum tabi ki küçük prensesim minik kızıma biraz daha vakit ayırdığımı söyleyebilirim. Sonuç olarak 15 yazı ile kapattığım bu soğuk kış ayını 6 ay daha görmek istemem 🙂 Mart ayının sıcaklığı baharın habercisi olması dileğiyle daha fazla yazmaya çalışacağım.
Yazmak ya da yazmamak bir blogger için bütün mesele bu…
Yazmayı bırakmam da (evet büyük konuşuyorum) yine böyle dibi vuran yazı sayılarım olabilir. Yine gaza geldim bu gece 3-4 yazı girip takılsam mı 🙂